Adresimiz değişti! Yeni sayfaya yönlendirileceksiniz. Yönlendirme başlamazsa lütfen şu adresi ziyaret edin!
http://yonetimnotlari.com

5 saniye içinde yeni adresimize yönlendirileceksiniz.


Makro Ekonomi


Ekonomi ile ilgili fikir yürütmeye devam ediyorum. Necip Çakır hocanın derslerine girip kavramları anlamaya çalıştıkça ülke ekonomisi ile şirket muhasebesi arasında çok net ve doğal bir bağlantı gördüm. Bir şirketin tüm varlıkları iki kısma ayrılıyor; aktifler ve pasifler olarak. Aktiflerde kullanım içinde olan kaynaklar ve pasiflerde bunların finanse edildiği kaynaklar var ve haliyle bunlar birbirine eşit. Bu elbette bir gösterim şekli. İşletme çalışırken nasıl kaynaklar kullandığı ve bunların içeriden mi yoksa dış kaynaklı borçlarla mı finanse edildiğini net görebilmek için bulunan bir ifade şekli. Elbette işletmenin iş yapabilmesi ve üretebilmesi için öz sermayeden ya da kısa/uzun vadeli borçlardan para sağlaması ve masraflarını karşılaması gerekli. Sonucunda da malını satacak, kar edecek ve borçlarını ödedikten sonraki kısmı net kar olarak kendisine kalacak. Temel mantık çok basite indirgenmiş hali ile bu.

Şimdi ülkeleri ve makro kavramları bir kenara bırakıp Türkiye'yi bir şirketmiş gibi düşünelim. Ama sıradan şirketlerden bir farkı olsun; her sene istesek de istemesek de çalışan sayısı (nüfusu) artsın. Ve bu harika şirkette elde edilen gelir çalışanlara dağıtılıyor olsun. Bu şartlarda eğer işletmemiz bir önceki seneye göre büyümezse, çalışan sayısı arttığından kişi başına düşecek gelirin azalacağı aşikardır. Ayrıca bu geliri sabit tutmak için en az çalışan sayısı artış oranı kadar büyümek zorunda olduğumuz da bellidir sanırım. Buna (1) diyelim.

Şirketimiz büyümek için yatırım yapmak, üretimini arttırmak ya da mevcut üretimini daha karlı hale getirmek zorunda. Elimizde bir özsermaye var ki buna da (2) diyelim. Ama görüyoruz ki yapmak zorunda olduğumuz yatırım özsermayemizden fazla, o nedenle mecburen borç alacağız ve yatırımlarımızın bir kısmını bu borçla yapacağız. Buna da (3) diyelim. Ayrıca biliyoruz ki nihayi ürünümüzü üretmek için tedarikçilerden bazı ara parçalara ve tabiki elektrik gibi enerji kaynaklarına ihtiyacımız var. Böyle bir işletmeyi ayakta tutmak ve devamlılığını sağlamak için ise haliyle nakit akış tabloları oluşturmak ve giren çıkan hesabı ile neye ne zaman ihtiycımız olduğunu bilmek zorundayız. Son olarak buna da (4) deyip örnek modelimizi makro ekonomiye geçirelim;

(1) Belirli bir zaman aralığında, bir ülkenin ürettiği tüm nihayi mal ve hizmetlerin piyasa değerine "Gayri Safi Yurtiçi Hasıla denir. Bunu nüfusa bölerseniz kişi başı milli geliri bulursunuz.

(2) Ülke insanlarının eline geçen paradan tasarrufa ayırdıkları kısımlar ülkenin özsermayesini oluşturur.

(3) Türkiye'nin tasarrufunun GSYH'e oranı %12, yapılan yatırımların oranı ise %45 civarındadır. Hali ile yatırımın özsermayeden karşılanamayacağı ve dış kaynaklı borç alınacağı bellidir. Bunu ülkeler birkaç şekilde yapabilir ama en mantıklısı belli bir faiz oranı ile (enflasyon etkisi olmadan reel faiz düşünülmeli tabii) dünyadaki para arz fazlasının ülkeye akmasını sağlamaktır. Para politikaları, kur politikaları hep bu amaçla yapılır ki hem dışarıdan direk yatırım gelsin hem de düşük değerdeki para malı satmamızı yani ihraç etmemizi kolaylaştırsın.

(4) İşletmelerdeki nakit akış tablosunun ülke için karşılığı ödemeler dengesidir. Ülke ürün üretip satmak için bir miktar ithalata da ihtiyaç duyar, ayrıca enerjiyi eğer kendi üretemiyorsa onu da dışarıdan almak zorundadır. Ayrıca ülke insanları dış ülke mallarına da talep gösterir ve tüm bunlar ithalatı oluşturur. Ülkede üretilen malların satışı da ihracatı oluştur ve bu ikisi arasındaki fark da cari açık ya da fazla olarak ifade edilir.

Uzun lafın kısası, her zaman kavramların "adları" yerine "anlamları" üzerinde düşünmek ve aralarında bağlantı kurmak gerekir. Türkiye gibi enerji için ve üretim için ithalata muhtaç bir ülkenin cari açıksız büyümesi mantıken imkansızdır. Ancak nasıl ki bir şirket sonsuza dek borçlanamazsa, borç oranı arttığında ödeme riski de artacağından bankalar yüksek faiz isteyecekse, ülke de cari açığını kontrol altında tutmak ve belli bir orana çekme zorundadır.

Her işletme gibi her ülke de rakiplere ve müşterilere sahiptir. Paranızın ticaret yaptığınız ülkelere göre değeri, sizin ülkenin çalışanlarının verimliliğinin rakip ülkelere oranı, ülkenizde çalışanların yaş ortalaması, gelir beklentileri, müşterilerinizin ekonomik durumu ve daha birçok değişken aynı iş dünyasında olduğu gibi ülkeler arası makro ekonomide de etkilidir. Bunların birbirini nasıl etkilediği, işsizlik-enflasyon bağıntısı, parasal genişleme - faiz - üretim - enflasyon bağıntısı gibi teoriler bu neredeyse sonsuz değişkenli dünyada olayları birbirine bağlamayı ve yorumlamayı biraz olsun kolaylaştırmak için vardır. Bir sonraki yazıyı eğer yetiştirebilirsem, bu bağlantıların bir kısmını anlamaya ayıracağız. Ama bu yazı biraz olsun ekonominin bütününe bakışınızı ve kafanıza oturmasını sağlayabilirse ne mutlu bana.

* Not: Bu blogun tüm içeriği gibi bu yazılar da tamamen benim öğrendiklerimden anladıklarımı ve yorumlarımı içermektedir. Özel olarak belirtilip italik yazılanlar dışında hiçbir kısmı alıntı değildir. Dolayısı ile hatalı yorumlar ya da bilgiler içerebilir...

Vize sonrası notlar için bkz : https://docs.google.com/file/d/0B-aLg8GVmWmldXRUVUtDWElPUU0/edit?usp=sharing

0 yorum:

Yorum Gönder

Blogger Tips And Tricks|Latest Tips For Bloggers Free Backlinks