5 saniye içinde yeni adresimize yönlendirileceksiniz.
Talimatlar, prosedürler (2)
Gönderen
Murat TURAN
Bir önceki yazıda işletmecilik açısından standartlaşma ve yığın üretim ilkelerinin 1800'lü yıllarda Amerika'da doğup sonra Taylor ve Ford ile nasıl son haline geldiğinden başladık, standart iş tanımlarının ve standartlık ile ilgili eski düşünme tarzının yenilikçilik ile nasıl çeliştiğine kadar geldik.
Konudan konuya atlamamak ve biraz toparlamak için şu tespiti yapmak yerinde olur;
İşgücünü, seri üretimde kullanılan ve ağırlıklı kol gücü ile çalışan işçi kesim ve giderek daha da önem kazanan ve artan şekilde üzerinde yenilikçilik ve farklılaşma baskısı kurulan bilgi işçileri olarak ikiye ayırmamız lazım. Çünkü biri için söylediğimiz diğeri için taban tabana zıt.
Birinci kısım sürekli ucuz işçilik olan bölgelere kaydırılıyor ve aklı başında her ülke yöneticisi görmeli ki, ucuz işçilik arzı ile sürdürülebilir bir gelişme sağlanması imkansız. Bu tip işgörenlerden işletmelerin beklentisi minimum maliyetle standart ve sürekli iş. Ve artık eski kafa kaldı dediğimiz, kesin sınırlarla belirlenmiş standart iş tanımları bu kesim için hala geçerli ve gerekli.
Dedik ya ucuz işçilik arzı ile sürdürülebilir bir gelişme sağlanması imkansız diye. Bu konuda Türkiye için söylenebilecek çok söz var aslında ama konu dışına çıkmamak için başka yazıya bırakacağım.
Bilgi işçileri için ise, durum tam tersi. Onların standart iş tanımları ya da belirli çalışma saatleri yok. Yaratıcılık üzerine çalışacak, verileri toplayacak ve değerlendirecek işçiler için farklı bir yönetim anlayışı ve farklı iş tanımları gerekiyor. Peter Drucker şöyle demiş:
"Var olan bilginin, sonuçlar üretebilmek için nasıl en iyi biçimde uygulanabileceğini saptamak amacı ile bilgi temini; aslında yönetimden kasttettiğimiz şey budur."
Yeri gelmişken yazının esin kaynaklarından birinin Fatmanur Erdoğan sayfasının konu ile ilgili linkini de verelim: http://kariyeryolculugu.com/blog/2012/07/23/yeteneklileri-yonetemezsiniz-ancak-yonetmelerine-izin-verebilirsiniz/
Özetle artık değerli olan çalışanlar için standartlaşmama, özgürlük ve yaratıcı düşünce ön planda. Kurumların buna göre yapılanmaları, kendi ortamlarını ve işe bakış şekillerini samimiyetle gözden geçirmeleri gerek. Çok canımı sıkan ve yakın zamanda üzerinde uzun uzun yazacağım şu ithal sistemlerin direk kopyalanması yolu ile kurallar ve sistemler geliştirmek ve bunlara İngilizce,Japonca, Türkçe karışımı saçma sapan isimler vermek geleneğinden de hızlıca sıyrılmamız gerekli.
İşletme için kural, talimat, prosedür yazmak için sorgulamamız gereken iki şey var; "Neden gerekli olduğu ve işletmeye en faydalı ve gerçekçi şekilde nasıl yazılabileceği". Bunun dışındaki tüm gerekçeler, bahaneler anlamsız. Hatta yukarıda anlattığım sebeplerle birçok pozisyon için de gereksiz.
Ben de bu takıntı sanıyorum askeri okul yıllarımdan kaldı. O zamanlar denetleme olmasına yakın tüm okul baştan aşağı elden geçerdi. Yemek takımları değişir, her yer boyanır, temizlenirdi. Öğrenciler bunun yan ekilerinden pozitif yararlanıyorlardı aslında. Bu sayede hep temiz, boyalı, bakımlı yerlerde kaldık, yeni ekipmanlarla yemek yedik. Ama yan ürünü faydalı da olsa niyet farklı olunca içime sinmiyor benim. O hizmetlerin hepsinin yapılma amacı öğrencilerin hayat şartlarını iyileştirmek olmalıydı. Uygulanması için de kimsenin ziyareti gerekmemeliydi.
İşletmenize bakın. Sonuca etkisi pozitif olsa da eğer kalite sistemi sadece firma amacına uygun olduğu için, maliyetleri düşürdüğü için ya da sizi daha rekabetçi kıldığı için uygulanmıyorsa yanlış iş yapılıyor demektir.
Belediyenin önemli biri geçeceği zaman yolları asfaltlaması her zaman sinirime dokunmuştur benim. Bana hizmet için orada oturan adamın benim ayaklarımın sağlığını düşündüğü için hizmeti yapması gerekir. Şirin görünmek için değil.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder