5 saniye içinde yeni adresimize yönlendirileceksiniz.
Yönetmek ya da yönetememek
Gönderen
Murat TURAN
Yönetimin nasıl olması gerektiği, hatta yönetimin ne demek olduğu ile ilgili geniş bir yazın yığını var. Herkes başka açılardan iyi bir yöneticide, ya da şimdiki daha moda tabiriyle, liderde olması gereken özellikleri listeliyor. Ben bu listelerin hiçbir işe yaramadığını, dahası gerçeği de hiçbir şekilde yansıtmadığını düşünüyorum.
Daha önceki liderlik yazımda nedenlerini yazmıştım. Bu tip listelerin okuyana efektif bir faydası olmadığı gibi, içerikleri de genellikle gerçeği değil, insanların kafasında şekillenen ideal "kahraman" profilini yansıtır. Anlayışlı, empati kurabilen, açık fikirli, katılımcı, karizmatik, paylaşımcı, demokratik, iyi dinlemeyi bilen, problemlere çözüm yaklaşımı sağlayan filan filan. Bu listelerde yazan birçok özelliğe hiç ama hiç sahip olmadığı halde üst düzey yönetimlerde bulunanlar olduğu gibi, tamamına sahip olmak da yönetici ya da lider olabilmenizi sağlamaz.
Hayat insana hergün birkaç ders veriyor. Son günlerde de hayat tarafından çok yoğun bir eğitime tabi tutulduğumu ve final haftası gibi, üstüste birçok sınava girdiğimi söyleyebilirim. Yaşanan anın heyecanı, duygusal tepkileri veya sıkıntısı geçtikten sonra olanları süzüp, kendini kandırmadan ve mazeretler bulmadan doğru mesajları çıkarmanın çok ama çok önemli bir özellik olduğunu düşünüyorum. Bunu geliştirmek için de kendi kendime çaba içerisindeyim.
Öncelikle şunu anladım ki, yöneticiliğin sözlerle hiçbir ilgisi yok. Ağzınızdan çıkan ne olursa olsun, eğer bunu davranışlarınızla desteklemiyorsanız kimseyi inandıramazsınız. Sözlerle ilgisi yok dedim ama, yönetici ya da lider olmak insana ek ve ağır bir sorumluluk daha yüklüyor. Sıradan çalışanlar gibi ağzınıza ilk geleni, içinizden geçeni söyleyemezsiniz. Duygusal tepkilerini bir kenara koymak ve her dediğinizin ikincil üçüncül etkilerini tartmak zorundasınız. Buna dikkat etmediğinizde, yıllarca sloganlarla, toplantılarla, etkinliklerle oluşturmaya çalıştığınız kurum kültürü 10 dakika içinde yerle bir olabilir. İnandırıcılığınızı ciddi tehlikeye sokabilirsiniz.
İkinci ders kulakları çınlasın Osman hocamın teknokrat, politikacı olarak yaptığı ve kitabında bir bölüm ayırdığı ayrımın ne kadar doğru olduğuydu. Teknokrat teknik konularda uzmanlaşmış adam demek, yönetim kademesi dışında her pozisyonda teknokrat olabilirsiniz. Herkesin meslek yıllarının ilk dönemleri, eğer torpiliniz filan yoksa, teknik konularda çalışmakla geçer. Yaşınız ve tecrübeniz henüz politikliğe müsaade etmediğinden üst yönetim kademelerine hop diye geçirmezler adamı. Geçirseler de yapamazsınız zaten. Ancak yaş ilerleyip siz, rahat battığından, yönetici pozisyonlarına yaklaşmaya başlarsanız, işin rengi değişir. Bu zamana kadar benim için doğru bildiğimi söylemek ve doğruyu bilmek için mümkün olduğunca okumak, öğrenmek birinci öncelikti. Hatta eleştiriyi, amiyane tabirle "kapak" olacak şekilde yani lafı çok keskin ve doğrudan söyleyerek yapmak inceden egomu okşuyordu. Hiç inanmadığım ya da şirket yerine bana faydası olsun istediğim birşey söylemedim. Söylemedim ama, ne zaman ve ne şekilde söylediğime de, olası etkilerine de pek dikkat etmedim. Burada saygı sınırlarının dışına çıkmaktan veya insanları rencide etmeye çalışmaktan bahsetmiyorum. Onlar zaten politik, teknokrat fark etmez olmayacak işler. Benim pek önemsemediğim; sınırların içinde ama kenara yakın olan ve önünü arkasını pek düşünmeden yapılan eleştiriler, itirazlar vs.
Sanıyorum bu biraz da karakter meselesi. Hayatın bunu düzeltmeniz gerektiğini size öğretmesi kendi başına işe yaramıyor. Nasıl düzelteceğinizi öğretmiyor çünkü. Ayrıca bunu düzeltmekle "eyvallah"cı bir dalkavuk olmak arasındaki ayrıma da dikkat etmek gerekiyor.
Üçüncü dersimiz insan ilişkilerinin ne kadar karmaşık ve zor anlaşılır temeller üzerinde olduğu ve bunu çözdüğünüze dair kendinize güvenmenin ne kadar sakıncalı olabileceği hakkında. Hiç beklemediğiniz kişiler, iyi ve kötü anlamda hiç beklemediğiniz işler yapabiliyorlar. Bu bakımdan yöneticileri anlamak da zor. Bir teknokratın işini iyi yapıp yapmadığını sayısal verilerle söylemek oldukça kolay, ancak daha çok insan ilişkileri ve kurum kültürü yönetmesi gereken bir yöneticinin hem yaptığı işin sonuçları hemen ortaya çıkmıyor hem de kırk tane değişkene bağlanabileceğinden her isteyen farklı bir yorumda da bulunabiliyor.
Hayatta ister istemez hem yönetmek, hem de yönetilmek durumundayız. Bu iki rol arasında gidip gelmek ve her ikisinin de gereklerini layıkıyla yapmak biraz zaman ve tecrübe, biraz istek ve gayret, birazda doğuştan yetenek işi.
Ancak tüm karmaşıklığına ve değişkenlerin çokluğuna rağmen evrensel bazı gerçekler de var. Nasıl iyi yönetici olunacağının tarifi zor ve muhtelif, ancak eğer baskı, yasaklar ve korku ile yönetmeye kalkıyorsanız, eğer insanların emeklerine saygı göstermiyorsanız, eğer kendinizin herşeyin doğrusunu bildiğinizle ilgili küstah bir yanlış içindeyseniz berbat bir yönetici olacağınız, yani yönetemeyeceğiniz kesindir.
Tersten eğitim yapan hayata selam olsun. Hayat alışık olduğumuz eğitime inat, önce sınav yapar sonra dersini verir. Mevcut eğitim sistemini de bu yönden düşünmekte belki fayda vardır. Böyle öğrenince kolay kolay unutulmuyor çünkü...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder