Bu hafta Bahçeşehir Üniversitesi İİBF dekanı Prof. Dr. Necip ÇAKIR'dan ders almaya başladık. Dersin adı "Türkiye ekonomisi üzerine güncel konular". İlk bize sunulduğunda çok terreddütle karşılamıştım ama bulunmaktan bu kadar keyif aldığım çok az ders olduğunu da söylemek zorundayım. Yönetime ve Necip hoca'ya teşekkürler.
Derste Amerika, Avrupa ve Türkiye'de ekonomik açıdan neler oluyor, gelecek nasıl yorumlanıyor gerçek bir uzmanın ağzından öğrenme fırsatı yakaladık. Anladıkça anlatmak ilkem yüzünden zamanla burada paylaşmaya devam edeceğim. İlk dersimiz Avrupa'da neler oluyor? Neden Yunanistan, İspanya, Portekiz kötü durumda ve neden Almanya değil?
Elimizde durumun vehametini anlatan onlarca veri ve grafik var, ancak birkaçı özetlemeye yeter.
Aşağıdaki grafik nominal emek maliyetlerini gösteriyor:
Almanyanın birim emek maliyetinin Yunanistan ve İspanya'ya oranına bakın. Toplam emek maliyetleri için de durum aynen geçerli. Yani Almanya ekonomik gücünü koruyup, cari açığını kontrol altında tutarken, Euroya geçişten beri birim emek maliyetlerini de sıkı kontrol altında tutmuş. Euroya geçiş yılı olan 2000 yılından sonraki 11 yılda Yunanistan ve İspanyanın %140 lara varan artışları var.
Bir başka önemli parametre "Emek Üretkenliği"; yazı çok uzun olmasın diye grafiği vermiyorum ama birim emeğin üretkenliğinde Almanya Belçikanın ardından 2. sıradayken, Yunanistan Portekizden sonra en kötü 2. ülke, İspanya 5.likte. Yani, örneğin Yunanistanda, hem en yüksek birim emek maliyeti var, hem de en düşük üretkenlik yüzdesi. Pahalıya çalışmıyor adamlar yani.
Reel kur grafikleri de İspanya, Yunanistan ve Portekizin rekabetçi olmaktan çok uzağa gittiklerini gösteriyor. Cari açık, batan şirket oranları, işsizlik oranları aynı hikayeyi perçinliyor. Özetle bu ülkeler batıyor ve kurtulma yönünde tek bir olumlu veri yok.
Eh batarlarsa batsınlar diyebiliriz... Ama buradan çıkarmamız gereken çok önemli dersler var. İlki emek maliyetinin düşük olmasının bizi göreceli bir avantajla kurtardığı ancak bunun sürdürülebilir olmadığı. Zira doğumuzdaki ülkeler bu konuda çok daha rekabetçi ve kısa süre içinde tüm üretim sanayinin oraya kayması çok muhtemel. İkincisi birim emek üretkenliklerinin yüksek tutulması gerektiği ki bu da katma değeri yüksek çalışanlar demek. Bu da Türkiye'nin olabildiğince hızlı eğitime önem vermesi anlamına geliyor. Üçüncü mesaj artık emek yoğun işlerden akıl yoğun işlere hızla geçmemiz gerektiği. Ar- Ge destekleri Türkiye'de uzun zamandır konuşuluyor ancak anlamlı bir sistem yaratılmış değil. Bu konularda üstat olarak saydığın Osman Ata ATAÇ hocamın Dünya gazetesi yazılarını takip etmenizi şiddetle öneriyorum. Onun görüşü Ar-Ge desteğinde Alman sisteminin uygulanması. Bir e-posta ile ne demek istediğini sordum bakın ne cevap verdi:
" Almanlar ise KOBİ'ler Ar-Ge yapacak gibi zırvaları bırakıp büyük ve herşeye sahip Ar-Ge merkezleri kurarak KOBİ'lerin kullanabilecekleri buluşlar araştırmayı iş edindiler. Ar-Ge yapacak KOBİ isterse onlara gidebiliyor ama parasıyla. "
Bizde her KOBİnin ayrı ayrı Ar-Ge merkezi kurmasını teşvik edeceğiz diye anlamsız kaynak israfına mükemmel bir çözüm önerisi bence.
Ya vaktinde mesajları okursunuz ya da sonradan gidenleri seyredersiniz...
5 saniye içinde yeni adresimize yönlendirileceksiniz.
Avrupa'da neler oluyor?
Gönderen
Murat TURAN
Etiketler:
Avrupa ekonomik durumu
,
Ekonomi
,
emek maliyeti
,
emek üretkenliği
,
Osman Ata ATAÇ
,
Prof.Dr. Necip ÇAKIR
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder