Hal böyle olunca ben de "gerçek" ve anlamlı bilgiye ulaşmanın yollarını aramaya başladım. Mevlana "Susuz adamın suyu araması kadar su da susuzu arar" demiş. Bir şekilde Osman Ata ATAÇ hocamın yazılarına ulaştım. Bakın kendisi benimle aynı sıkıntıyı ne kadar güzel ifade etmiş;
"İşletme yöneticiliğinin belli bir işletmecilik
felsefesinden üretilen meslek tanımı yapılmadan "tavsiyelerimi
dinleyin" diyenler çok. Önüne gelen tutarlı tutarsız kural yazıyor. Sadece
ABD'deki ikibini aşkın üniversitedeki onbin civarındaki işletmecilik hocası
kovulma tehditi altında makaleler yayınlıyor, konferanslarda konuşuyor,
kitaplar yazıyor. Psikologlar, askerler, sosyal bilimciler, matematikçiler,
tarihciler, aerospace mühendisleri ve hatta din adamları da onlara
katılıyorlar. Kimi İncil'den, kimi savaş el kitaplarından kimi de felsefeden
alıntılarla bir işletme nasıl yönetilmelidir anlatıyorlar. Bazıları çok da
ünleniyor. Herkes işletme sahiplerine nasihat niteliğindeki modelleriyle
yayıncı kurumların kapısını aşındırıyor. Konudaki kitap sayısı o kadar fazla ki
kitapları yedi sayfada özetleyen yayınlar yok satıyor çünkü günlük gazetelerden
dergilere, dergilerden kitaplara şirket nasıl yönetilir nasihatleri okumaya,
dinlemeye yöneticilerin ömrü yeteceğe benzemiyor.
Tabii burada hemen şu soru akla geliyor. Bu kadar
yayının müşterisi kim? İşletme yöneticileri. Yani sizler. İşletme
yöneticilerinin yeni bir yaklaşıma, yeni bir modele ve hiç olmazsa yeni bir
fikire bu kadar susuzlukları olmasa bu kadar adam niye piyasada dolaşsın? Zaman
zaman yaşam, zaman zaman da rakiplerine üstünlük sağlama arzularının
fitillediği inanılmaz bir talep var bu yayınlara. Yöneticilerin yeni modellere
iştahı konusunda Ekonomist dergisi taa 1990'lı yıllarda şöyle diyordu:
"Bu günlerde seminerlerin enayi müşterileri
uygulamaların uygulayıcısı olan iş adamları. Yetkili deliler bile en son
düşünce biçimlerinden haberdar olduğu iddiasında. Kehanet ve reçetelere olan
talep patlaması her tipten guru yarattı. Akademisyenler romancılar ve pop-psikologlar
la rekabet halindeki emekli politikacılarla itişiyorlar. Bir çoğu eskimiş
siyasilerin bile bir iki saçmalık karşılığı yüksek paralar aldığı
konferanslarda konuşmacı olmayı arzuluyorlar. ."
Economist hızını alamıyor ve şöyle ilave ediyordu:
"Yönetim gurularına oranla pek az insanı alaya
alması bu kadar kolay olur. Bu durdurulmaz modacılar ve bastırılamaz bir
biçimde kendi kendilerini pazarlayan gurular başkalarının fikirlerini pazarlaya
pazarlaya (kaos yönetimi-chaos management), içi boş tabirler kullana kullana
(küçülme-downsizing), açıklamaya gerek olmayacak kadar açık konuları işleye
işleye (dolaşarak yönetim-managing by wandering around ve müşteri kıraldır
-customer is king) lüks hayat yaşıyorlar. Kitapları sonraları geçerliliğini
yitiren kısıtlı vakaların analizine dayanıyor ve fikirlerini de kolayca
değiştiriyorlar. ."
Başkalarının fikirlerini pazarlama yeni bir olay
değil. Romancı Julian Barnes Brahms'ın Birinci senfonisinde Beethoven'in
Dokuzuncu Senfonisinden çalıntı yaptığı suçlamasına "Bunu bir salak bile
görebilir" diye cevap vermiş. Bununla başkasının fikrini her pazarlayanın
ille de işe yaramaz biri olmadığını anlatmak istemiş. Fransız yazar Anatole
France'ın (1844-1924) "Bir şey söylenmiş ve üstelik iyi söylenmişse
duraklamayın alın ve kopyalayın" diyerek ona katılmış. Bu sözleri çok
ciddiye alanlar var. mesela Mormon İncilinden kopyalayıp "Etkili
İnsanların 7 Alışkanlığı" diye işletme yönetimi kitabı yazanlar. Kimin
kimden ne aşırdığını öğrenmek istiyorsanız "Work of Nations " başlıklı
kitabı okumanızı öneririm."
Bu yazının orjinaline Dünya Gazetesinin web sayfasından Osman hocanın 23 Şubat 2011 tarihli yazısını görüntüleyerek ulaşabilirsiniz...İşletmecilikle ilgili değerli fikirler ve işe yarar öneriler isteyenleri şimdilik sadece 2 isme yönlendirebilirim; birincisi Osman hocamın kitabı ve yazıları ikincisi ise bu konuda en değerli fikir ve öngörüleri yazdığını düşündüğün Peter Drucker.
0 yorum:
Yorum Gönder