İşletmecilikle ilgili içi boş yazınlar ve söylemler öylesine yaygın ve bu konunun sıkıntısı bende öylesine fazla ki sanırım birkaç yazımı daha bu konuya ayıracağım. Ama bu kez ben fazla araya girmeden Osman ATA ATAÇ hocamın şahane üslubu ile başka bir hikayeyi dinleyelim. Bu arada alıntı yapmak için bana verdiği direk izinden dolayı da kendisine teşekkür ederim:
"Şimdi bir kaç vakadan yapılan başka bir genellemeye bakalım: 'In search of Excellence' kitabının önerilerine. Eğer 1990'ların başında yönetici veya yönetim bilimi öğrencisi olup bu kitabı duymadınızsa o da ilginç bir vaka. Bu kitabı işletmecilikle uzaktan yakında alakalı olan biri duymamış görmemiş olamaz. 1988 yılında Tom Peters ve Robert Waterman isimli yazarların kırkyedi 'başarılı şirket' vakalarına dayanarak yaptıkları genellemeleri içeren kitap büyük ün kazanmış, yazarları zengin olmuştu. Kimse "One minit. Bunları söylemek için mi kırk-yedi şirkete baktınız?" demediği gibi, yöneticiler konferans salonlarını doldurup konuyu daha iyi öğrenmek için çırpınmışlardı. Peters ve Waterman'a göre başarılı olmak istiyorsanız aşağıdaki özelliklere sahip olmanız gerekiyordu:
" Eylemcilik
" Müşteriye yakınlık
" Serbestiyet ve yaratıcılık
" İşgücü verimlilği
" Eli işin içinde, işletme değerlerine sadık yöneticilik
" Bildiği işin dışına çıkmama
" Sadelik ve az sayıda yönetici
" Merkeziyetçi vizyon ve değerlerle aynı zamanda işin yapıldığı yerde serbestiyet.
Tom Peters ve Robert Waterman, sizin de benim de hatta sevgili Kayınvalidemin bile oturup söyliyebileceği sekiz şey için büyük bir gürültü kopardılar. Aslında çalıştıkları McKinsey şirketinin hiç önem vermediği bir proje için öylesine görevlendirilmişlerdi. Kimsenin bilmediği nedenlerle kendilerine hemen hemen limitsiz seyahat bütçesi ve vakit verilmişti. Enflasyonun yüksek olduğu, piyasa durgunluğunun uzayıp gitiği ve ABD'nin bazı büyük şirketlerinin rekabet güçlerinin yok olduğunun iddia edildiği bir dönemde 'In Search of Excellence' iyi haberler getiriyordu. Kitabın aktardığı bulgulara göre ABD'de IBM, Ford, ve International Harvester gibi büyük şirketler iddiaların aksine dim dik ayaktaydı. Fortune 500 şirketleri bozulan moralleri düzeltmek için kitabın onbinlerce nüshasını satın alıp her yere dağıttılar. Gerisi artık tarih.
'In Search of Excellence' işletmecilere dişe dokunur bir şey söylemedi ama çok başarlıydı. Bu başarının ne kadarı Fortune 500 şirketlerinin kitabı alıpta sağa sola dağıtmasından kaynaklanıyor bilinemez ama işletmecilikte palavra salgını bundan neredeyse 30 sene önce bu kitapla başladı. Gurular ve şarlatanlar piyasayı işgal edip yöneticilere 'Müşeri odaklı çabalarımız', 'win-win stratejimiz', 'öğrenen örgüt', 'sonuç-odaklı çalışmalar', 'dikişsiz entegre örgütümüz' gibi kelimelerin aralarını doldurarak kurulan cümlelerle abuk sabuk konuşmayı öğrettiler. "Sat da kazan" diyen işletmeciler eski kafalı olarak değerlendirilirlerken değer katmak, en iyi uygulamaya benchmark, çabuk başarı falan gibi ne olduğu belirsiz laflar edenler çağdaş sayılır oldular. O kadar ki orta seviye genç yöneticiler yönetim toplantılarında İngilizce 'bullshit bingo' Türkçeye herhalde 'palavra tombalası' diye çevrilebilecek bir oyun oynamaya başladılar. Bu oyunu bana yabancı bir bankanın satın aldığı bir Türk bankasında oynayanlar anlattı. Oyuncular üst yönetim toplantılarına girerken üstünde vizyon, tüketici odaklı, misyon, öz işimiz filan gibi kelimeler bulunan kartlara para yatırıyor ve toplantılara bu kartlarla girip gizlice tombala oynuyorlardı. Bu içi boş lafların her geçişinde karta bir işaret konuyor, kartta bir sıra veya sütunu tamamlayan tombala yaparak haftanın hasılatını cebe atıyordu. Oyunculara göre, işin komiği konuşan yönetici kendisinin ne kadar dikkatle dinlendiğini görünce seviniyor, ve 'uçma' hızını arttırıyordu. Bu müşteri odaklı banka geçen sene hala bir şubesinden öbür şubesine para aktarırken müşterisinden havale parası istiyor, bankamatikte kendi hesabına para yatıran müşterisinden komisyon kesiyordu. Yahu para transferleri artık elektronik, bir düğmeye basıyorsun gidiyor, adam kendi parasını makinede kendi hesabına yatırıyor ne komisyonu? İşte esas buna "One minit" demek gerekiyor. Hangi müşteri odaklı çalışma yaptın ki para istiyor, komisyon kesiyorsun? ayıptır ve dahi günahtır.
Peters ve Waterman kendi itiraflarına göre, kitabı yazarken ne yaptıkları konusunda hiç bir fikir sahibi de değillermiş . Onlar da McKinsey danışmanlık firmasının 7-S modelinden başlamışlar. Evet, McKinsey de bir liste sahibi. Aklınızda kalmasın McKinsey'e göre bir işletmenin başarısı yedi süreçteki başarılarıyla ölçülüyor. Bunlar strateji, şirket yapısı ve iş süreçlerinin tasarımları, yönetimin davranış biçimi, personel kalitesi, ortak değerlere ve gerekli becerilere sahip olmak olarak sıralanıyor. Buyrun kullanabilirseniz kullanın ve işletmenizi başarıya götürün. McKinsey'in yedilik listesi İngilizce kelimelerin baş harfleri hep S olduğu için 7-S olarak tanıtılıyor. Bu listelerden size de bana geldiği gibi bıkkıntı gelmediyse 6-Sigma, 7-P, 3-C gibi diğerlerine de bakabiliriz. Size önerim bırakın bunları. "Listesiz olmaz" diyorsanız sufilerin listesini kullanın hiç olmazsa bizden."
Size ne hissettiriyor bilmiyorum ama Osman hocamın yazıları bende hep "çok harika" izlenimi yaratıyor. Henüz kafası bu tip safsatalarla bulanmamış genç arkadaşlara sesleniyorum: 6G-7P-7S-10 M gibi sayı harf ikililerini unutun. Genel ifadelerle tavsiyeler şeklinde ya da ilkeler şeklindeki yazılar çok önemliymiş gibi görünüp hiçbirşey anlatmazlar. İşin özüne bakmamız lazım. İşletmenin gerçek amacı nedir? Yaratılan gerçek değer nedir? Müşteri bizi neden seçer? Bu soruların yanıtlarını aramak zorundayız. Gerisi Laf-ı güzaf...
Yazının orjinaline buradan,
Osman Hocamın Dünya gazetesindeki tüm yazılarına buradan ulaşabilirsiniz...
5 saniye içinde yeni adresimize yönlendirileceksiniz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder